Dergimizin 35. sayısı okura ulaşıyor.
Kesin olarak şunu biliyoruz “Edebiyat varlığı yazıya geçmiş olmaktan ibaret değil, tersine, okuyan ve aynı zamanda yorumlayan öznenin somutlaştığı anda başlıyor.”
Sanat, çirkinliklerden bıkmış, bunalmış insana bir nefeslik kirletilmemiş, tertemiz hava sunmaktır.
Sanat, insan hayatına değişik açılardan çeşitlilik katarken onun çevresi ile zihni ve hayatı arasında denge kurar. Böylece insanın gelişmesine ve kendisini aşmasına imkân sunar. Sanat, insandaki değişimi ilk haber verenlerden olmuştur hep. Bizde ise değişimden sonra dirençle birlikte ona yüklediğimiz yeni anlamla var olma çabası dikkat çeker. Bu sefer sanki eski alışkanlığımızı tekrar etmemek gibi bir yol izliyormuşuz hissine kapılıyoruz.
Bir insan, bir insanı öldürebilir mi? Öldürürse, niçin öldürür? Dünya yazı tarihi Habil’le Kabil arasında başlayan yanlıştan sonra, bu temel sorun üzerine hep düşündü, yazdı ama asla bir sonuç elde edemediğini göstermekte. İnsanlık hala acılar içinde kıvranıp duruyor.
Bizimse bütün çabamız insani olandan gittikçe uzaklaşan insana onun kaybedilmemiş saklı duran yönüne işaret etmek. Böyle düşünen insana kalem olmak, mürekkep olmak, mekân olmak, bir damla damağında tatlı içilebilir temiz su olmak.
Yeni bir yıla girdik. İnsanlığın vahşi bir zamana doğru yol aldığı da bir gerçek. Bu yılın bütün bir insanlığa barış huzur ve mutluluk getirmesini dileriz. Huzur en azından sizinle olsun.
A∙Kalemler Türk edebiyatının varlığını şahıslar üzerinden tartışan ve bu tartışma paralelinde kendini bir tarafa konumlandıran dergi değil. Geride bıraktığımız 15 sayımızda bunun anlaşılmış olması gerekirdi.
Ne yazık ki edebiyat ve düşünce dünyamızda hala kişiler üzerinden yer edinmeye çalışan geniş bir kitle var. Bu kitlenin dışında kalmaya yayın olarak özen göstermeye çalıştık. İyi edebiyatçılarımızı ayırt etmeden eserleriyle dikkate alarak hakkını teslim etmenin vicdan sahibi herkesin görevi olduğunu biliyoruz. “Bizden” diye kimse için vicdanımızı rafa kaldıramayız. Bırakın yazarı, şairi sıradan hiçbir insan bile bunu yapmamalıdır. Kurumsallaşmış sol bağnazlık ile yaratılan körlük ve İslamcı tüccar ahlakının ürettiği ürünler üzerinden edebiyatçıya ve esere yaklaşmıyoruz. Doğruyu, güzeli, hakikati kimin dillendirdiğinin bizim nazarımızda bir ayrıcalığı ve üstünlüğü yok.
Değerli olan güzel, doğru ve hakikattir. Güzel olandan, doğru olandan, hakikatten yana olmak daha tesirli ve parçalanamaz olandır. Edebiyat peygamberlerinin varlığına iman etmiş değiliz. Bu alanda kendini peygamber tayin edenlere de diyecek bir sözümüz olamaz. Hakikat zaten söylenmiştir. Şairi, yazarı kutsamak isteyenler istedikleri kadar kutsayabilirler. Biz eseri ve hakikati önemsemeye devam edeceğiz.
Müslüman tüccarlar gibi kamu kaynaklarından ense kalınlaştırmanın Elif’i öğrenip Vav gibi kıvrılmanın ve kırıtmanın ederini biz bilmiyoruz. Bilmek, öğrenmek de istemiyoruz. Takvim Yaprağı Müslümanlığının derinliği ne ola ki? Cehalet Elif’i mertekten ayırmakla çözülseydi bunca bela başımıza patlamazdı. Müslüman kanı üzerinden itibar devşirenlerle ölü eti yiyenler “Hesap günü” gelmeyeceğini mi sanıyorlar? Her durumda anlınızda leke barındırmamak gerekmez mi? Talkını ele vermedik vermiyoruz. Her türlü eleştirimiz kendimize. İnsan onurumuzdan bir şey tüketmeden bu âlemden göçmekten daha büyük bir şeref tanımıyoruz. Bundan başka kazanılacak iktidarda yok. Etimizden kemiğimiz ayrıldığı vakit bizi saran toprağın nedamet duymaması en büyük huzur ve başarımız olacaktır.
Onun için dedik ki yazar, şair kelimelerin namusunu korumalıdır. Bize düşen bu namusu korumaktır.
Merhaba Derken
Acemi Kalemler genç yeteneklerin yazdığı, ürün ağırlık bir dergi olma arzusundadır. Şiir, hikâye, deneme, eleştiri ve kültür sanatla ilgili olmak üzere, her türlü edebi nitelikli yazılara, haberlere yer verilir.
Hiçbir iddiamız yok. Kendimize göre okuyup yazacağız. Herkesin düşüncesi kendini bağlar ve herkesin şiiri, hikâyesi, eseri v.s. de kendine göredir. Tek ilkemiz çığırtkanlık yapmamak olacaktır. Biz kendimizi önemsemiyoruz ama bizi önemseyenleri önemseriz. Ne desek ki… Hayat, şiir gibi akıp gitse iyi olmaz mı? Hayat, geride şiir lezzeti bıraksa. En azından biz bunu okur için yapabilirsek, kendimizi mutlu hissederiz.
Ustalarımızı misafir etmek isteriz. Kibirden uzak cümlelerinizle gelin oturun soframıza. Dünya hepimize karşı cömertken sizin burnunuzdan kıl aldırmayan tavrınız kime ki? Bize mi? Olsun. Siz varsanız ancak eserinizle varsınız, bizde karalamalarımızla.
Bize yol veren ve yol gösteren eğiten, öğreten sonra elimizde tutup böyle gönül gönül gezdiren birileri var. Yalnızca edebiyat sevgisi ile bize yaklaşan tüm insanlara bir tutam çiçek sunmak istedik. Dikenleri zaman içinde ayıklamayı daha iyi yapabileceğimize inanıyoruz.
Soframıza, herkes buyursun isteriz ama gördüğünüz gibi yerimiz oldukça dar. Siz, koca kütüğün içine küçük bir keçiboynuzu yerleştirme yöntemini tarz olarak seçmezseniz neden rahatsız olasınız ki…
Çok sıcak bir merhaba ile size her ay gülümsemek isteriz. Sizde hayata gülümsemek istediğiniz vakit mutlak elinizde Acemi Kalemler olmalı zira gülüşleriniz daha anlamlı ve hayata dair olsun. Bizim gülüşlerimiz her daim sıcak, içten ve hayata dair olacak.
Üç günlük dünyada, beş günlük azığa ihtiyaç var. An kadar kısa bir vakti bizimle geçirecek olanlara selam olsun. Okur, biz buradayız, sesimize ses verdiğiniz vakit sizinle birlikte kalpten gülümsemek isteriz.
Taze bir fidan olarak boy vermek istiyoruz. Üzerimize basmak, bizi aşağılamak, sizin büyüklüğünüzden midir? Yoksa bizim cılızlığımızdan mı? Görmezden de gelebilirsiniz. Zaman her şeyin ilacı…
Bize ayrılan zamanı doldurmak niyetiyle…
Acemi Kalemler
ÇAĞIN ACEMİSİYİZ
Yeni dönemler yeni devirler hep sancılı olmuştur. Yirmi birinci yüzyıl insanlık için adı henüz konulmamış yeni bir dönemin eşiği sayılır.
İçinden geçtiğimiz çağı anlamlandırmak oldukça zor. Kelimeler ve kavramlar özne olarak “bizden” bahsetmiyorsa o kelimelerin sözlükte anlamı olduğunu düşünmüyoruz. Böylesine tuhaf bir yaklaşım ile çağımızı biçimlendirmek ve ondan “bize” karşı daha nitelikli gelecek sunmasını ümit etmek garip değil mi? Kültürü, İnsan; kimlik ve kişiliğinden uzaklaştırdıkça daha problemli hale geliyor. Bırakın kültürü din bile günümüz insanı için bir imaj ötesi anlam ve değer taşımıyor. Tevazu bu çağda anlamı yitirmiş tek davranış ve kelime değil. Birçok kelimeyi hayatımızdan hatta dünyamızdan dolayısıyla zihnimizden attık.
Büyük yazarlık büyük puntolarla manşet olmaktan geçiyor. Fiyatlarla değerler arasında kurduğumuz ilişki bizi insanlıktan başka noktaya sürüklüyor. Çerçevesi böyle belirlenmiş dünyada yaşıyor olmak bize ait bir kusur değil. Bu dayatmalara direnen bir dergi olduk. Toplumun az da olsa değer bulduğu ve değerli kıldığı kavramların içini boşaltan dergiler-den olmamaya özen gösterdik. Bu nedenle bize mesafeli olanlar bizim niteliklerimizin anlaşılmasına farkında olmadan katkı sundular. Zira onlar bizde yazamayacak kadar “büyük ustalardı.” Onların “usta erdemlerinden” yara almak istemedik.