GENÇOSMAN DENİZCİ
GENÇOSMAN DENİZCİ: “Çocukluğumdan beri polisiye hastasıyım.”
Söyleşi: Zehra Meral Konşuk İVECAN
1. “Bize kendinizi tanıtır mısınız?” Tarzında klasik bir giriş yapmak yerine Acemi Kalemler okuru için kendinizi nasıl tanıtırsınız demek istiyorum.
1964 Rize doğumluyum. Asıl mesleğim Ser-best Muhasebeci Mali Müşavirliktir. 1992 yı-lından beri İstanbul’da yaşıyorum. Evli ve üç çocuk babasıyım… Polisiye, tarihi ve macera kitapları okumayı seviyor, ayrıca uzun yıllar-dan beri şiir yazıyorum. İyi polisiye film sey-retmek, masa tenisi oynamak ve futbol, ho-bilerim arasındadır. 1980’li yıllardan beri edebiyata gönül vermiş bir insanım. 82’de şiir yazmaya başladım. Daha sonra bu serü-veni kısa hikâyelerle devam ettirdim. Ancak, şiir veya hikâye alanında yayımlanmış herhangi bir kitabım yok; o eserlerim bilgisayarımda öylece duruyor. Arada bir çeşitli dergilerde ve sosyal medyada boy gösterirler.
2. Neden polisiye? Zor bir roman türü, hazırlık süreciniz nasıl ilerliyor?
Evet, polisiye, edebiyat dünyasında hem çok eski hem de zor bir tür gerçekten. Buna rağmen her dönemde her yaştan okuyucusu hiç eksik olmayan bir tür. Neden polisiye, sorunuza gelirsek… Çocukluğumdan beri polisiye hastasıyım diyebilirim. Macerayı, aksiyonu, heyecanı çok severim. İlk gençlik yıllarımdan beri polisiye yazmanın hayaliyle yaşıyordum. Polisiye yazmak bende bir tutkudur. Başka türde yazmak istemem zaten. Önce, yazacağım konuyu iyice araştırırım. Bu araştırmalarım, kitap yazma süresince -bitinceye kadar- devam eder. Konularımı güncel/gündemdeki olaylardan seçerim. Ki-taplarımda özellikle toplumsal olaylara parmak basarım. Ve tabii ki cinayet, polisi-yenin olmazsa olmazıdır.
3. Bize biraz eserlerinizden bahsedebilir misiniz?
Buz Yürekler adlı romanımda olaylar İstan-bul’da başlayıp ağırlıklı olarak Erzincan’da ge-çiyor. Söz konusu ilimizin Altıntepe arkeoloji kazı bölgesinin tanıtımına da katkıda bulun-duğum kitapta tarihi eser kaçakçılığı konusu-nu işledim. Okurun dikkatini, Türkiye’de uzun yıllardan beri yağmalanan tarihi eserlerin va-him durumuna çekmek istedim. İstanbul’da yaşayan zengin bir ailenin tek evladı olan genç bir kızın, üniversitenin tarih bölümünden mezun olduktan sonra araştırma yapmak üzere Doğu’ya seyahatiyle romandaki olaylar gelişir. Kısmen de töre cinayetine parmak bastığım kitabın başkarakteri Başkomiser Fatih, cesur, gözünü budaktan sakınmayan, haksızlığa tahammül edemeyen bir polis şefidir. İstanbul Emniyeti’nde görevli, tarihi eserler konusun-da uzman olan Başkomiser Fatih de bir sem-pozyuma katılmak üzere Doğu’ya gider ve kendini soluk soluğa ilerleyen bir maceranın içerisinde bulur ve cinayetleri çözmek için yo-ğun bir çaba sarf eder. Kitapta, okuru sıkma-dan, bazı tarihi mekânlar hakkında da kısa kısa bilgilere yer verdim.
İkinci romanım Kanlı İcat’ta ise ülkemizin bir başka önemli derdi, toplumsal sorunu olan ‘kan davası’ gerçeğine vurgu yapıyorum. Türkiye'nin temiz enerjiye (rüzgâr ve güneş enerjisine) geçmesini engelleyen güçler, genç bir mucidin süper icadı, gizemli üç ci-nayeti çözmek için efor sarf eden Başkomiser Fatih. Bu kitapta da ülkemizin değişik yöreleri hakkında, okuyucunun hoşuna gideceğine inandığım kısa kısa tanıtıcı bilgilere yer verdim.
Üçüncü romanım, Formülün Peşinde adını taşıyor. Bu eserimde de yine Türkiye’nin ve dünyanın ciddi sorunlarından biri olan sağlık sektöründeki bir hastalığa dikkat çekiyorum. Amansız bir hastalığa çare arayışında olan bayan bir profesörümüz, sonunda bu hastalığa çare olan bir formül geliştiriyor ve akabinde de olaylar hızlı bir şekilde gelişiyor. İstanbul Londra hattındaki olaylarda işlenen üç cinayeti çözmek için kolları sıvayan zehir hafiyemiz Başkomiser Fatih, yine işbaşı yapıyor; akla, hayale gelmeyecek ipuçlarını birleştiriyor ve sonuca ulaşıyor. İstanbul ve Londra’daki tarihi yerlerin/eserlerin bir kısmına değindiğim bu son kitabımın da oldukça ses getireceğine inanıyorum.
Dördüncü kitabım ise yazım aşamasında ve çok çok önemli bir konuyu işliyorum! Okurlarım bu romanımı da çok beğenecekler.
4. Kriminal noktada ve Adli Tıp alanında uzman desteği alıyor musunuz?
Profesyonel anlamda almıyorum, ama okurlarım arasında doktorlar, polisler; olay yeri inceleme polisleri var. Zaman zaman onların bilgilerinden istifade ediyorum.
5. Türk polisiye romancıları içerisinde rakip olarak gördüğünüz bir isim var mı?
Hayır!
6. Şimdiye kadar “Keşke bunu ben yazsaydım ya da ben yazmalıydım” dediğiniz bir roman ismi verebilir misiniz?
Böyle bir roman ismi veremem, zira kendi ekolümü oluşturuyorum. Polisiyeye farklı bir tarz getirdiğime inanıyorum.
7. Türk okurunun Türk romancıları karşısında tutumlarını nasıl buluyorsunuz?
Maalesef birçok türde ‘yabancı’ hayranlığı olduğu gibi polisiyede de ‘yabancı’ hayranlığı had safhada diyebilirim. Oysa Türkiye’de iyi yazan hem eski hem de yeni polisiye yazarlarımız var. Bunun yanı sıra ülkemizde polisiye yazmak için yeterince malzeme olduğuna inanıyorum. Benim kitaplarımı oku-yan çok sayıda okurumdan, “Türk yazardan polisiye okumama önyargım, sizin kitapları-nızı okuduktan sonra tamamen -olumlu yönde- değişti.” gibi geri dönüşler alıyorum ve bu da beni son derece mutlu ediyor.
8. “Sürahi dolmadan bardağı dolduramaz.” derler okumadan yazmak isteyenlere. Peki, Gençosman DENİZCİ kimleri okuyor?
Çok doğru. Yazmaya başlamadan önce çok kitap okunmalı ancak, iyi yazarlar, iyi kitaplar okunmalı. Okura katkı veren, hele hele yazmayı düşünenlerin ufkunu açan, bilgi dağarcığını genişleten eserleri bol bol okumalıyız. Bendeniz, polisiye okumayı sevdiğim gibi tarihi kitapları da çok severim. Birçok polisiye okur gibi ben de Sir Arthur Conan Doyle’un kaleme aldığı Sherlock Holmes se-risinin neredeyse tamamını okudum diyebilirim. Yine eskilerden Agatha Christie’nin kitaplarını severim. Günümüzde ise Stieg Larsson, Glenn Meade, Tess Gerritsen, Michael Connelly, Jean-Christophe Grangé isimlerinin birkaç kitabını okudum. İsmi ön plana çıkmamış bazı yerli ve yabancı polisiyecilerden de çok okumuşluğum vardır. Hala daha okumaya devam ediyorum. Neticede bir yazardan önce bir okurum ben de.
9. Dergi okurları için “mutlaka okunmalı ve mutlaka seyredilmeli” dediğiniz kitap ve film önerilerinizi istesek; bunlar neler olurdu?
Başta tabii ki Gençosman Denizci’nin polisiye türündeki kitaplarını okumalarını isterim doğrusu. Ayrıca polisiyede iyi yazan, yukarı-da da bahsettiğim isimlerden okuyabilirler. Ve bu yazarların eserlerinden filme aktarı-lanları da seyredebilirler. Ayrıca yabancı po-lisiye dizi filmler var; Crime gibi.
10. Son olarak özellikle vurgulamamızı istediğiniz bir şey varsa belirtmenizi istesem.
Ülkemizde polisiye roman yazmak için yeteri derecede konu ve malzeme var, ancak kurgu ve hikâyeleştirme konusunda eksiklikler olabilir. Dünyada son on yılda İskandinav polisiyesi diye tabir edilen, Kuzey Avrupa ülkelerinin polisiye türündeki romanlarının okurlar nezdinde fazla rağbet görmesine hem şaşırıyor hem de içerliyorum doğrusu! Herhalde bu durum -söz konusu o ülkelerde bir yılda işlenen cinayet sayısı çok çok az olmasına rağmen- kurgu ve olay örgülerinin o ülkelerin yazarları tarafından iyi işleniyor olmasından kaynaklanıyor. Soğuktan gelen bu polisiyelere, piyasaya çıktığından beri 80 milyon adetten fazla sattığı söylenen milen-yum serisini örnek gösterebiliriz. Şüphesiz ki tek bir cinayet bile, en hafif tabirle caniliktir. Bir insanı haksız yere öldürmek, bütün insanlığı öldürmek gibidir. Fakat vakıadır ki ülkemizde bir yıl içerisinde çok fazla cinayet işlenmektedir. Gazetelerin üçüncü sayfalarında hemen her gün bir veya iki cinayet haberi görürsünüz. Hem de türlü türlü yöntemlerle işlenen cinayetler… Buna rağmen Türkiye’deki tanınmış polisiye roman yazar sayısı bir elin parmak sayısını geçmiyor! Bu durumu okuyucunun sorgulaması gerek bence.