YÜKSEL AKÇAYIR
Yüksel AKÇAYIR: “KENDİNİ SİGAYA ÇEKEMEYENİN BAŞKALARINI DİDİKLEMEYE NE HAKKI OLABİLİR.”
Söyleşi: Emine ÇOBAN
1- uzun zamandır şiir yazan biri olarak kitapta niçin bu kadar geciktiniz diye edebi geçmişinizle birlikte sorarak söze başlasak ne dersiniz.
Ben hiç şair olmak için şiir yazmadım. Kendi duygularımı zapta geçmek, hislerimi arşivlemek için tutulan tutanaklar gibi bakardım şiire. Yazarken kendime yönelmem, kendimi sorgulamam ve yargılamamdan ötürü kim beni niçin okusun benim iç dünyam kimi ilgilendirir derdim. Belki de korkaklığıma kılıf hazırlamaktı. Bu yüzden de kitabı hep öteledim. Yazdığım bütün şiirleri ham görür, çalakalem yazılmış karalamalar kabul ederdim. İlerde hayallerim bitip, elim boşalınca hepsini tek tek yeniden ele alır, üzerinde çalışıp şiire benzediklerinde el yüzüne çıkarırım diye erteledim. Ancak ne hayallerim tükendi ne ellerim boşaldı. Karalama kabul ettiğim şiirler de öyle ço-ğaldı ki onları yeniden ele almaya ne zamanım kaldı ne ömrüm. Bir taraftan da yazdıklarımı izinli izinsiz, haberli habersiz birileri şarkı yaptı, türkü yaptı yahut yayınlamaya devam etti. Mademki yaz-dıklarım söylenmeye, okunmaya ve yayınlan-maya değer bulunuyor, ben de ellerimle yüzü-mü kapayarak görücüye çıkmaya karar verdim. Şiirlerimin bir kısmını –edebi seviyesine çok saygı duyduğum –ŞİİR VAKTİ dergisinin özgün edebiyat yarışmasına yollamaya cesaret ettim. İlk şiirim 1974 yılında İstanbul’da yayınlanan (ÜLKÜ PINARI) dergisinde çıktı. Daha sonra Konya’da yayınlanan KONEVİ dergisinde iki yıldan fazla süren bir zaman diliminde hemen hemen her sayısında benim de şiirlerim bulun-du. Ama benim için en kayda değeri 1982 yılın-da dört sayı çıkardığımız el yazması (EDEBİYAT ÇEVRESİ) her sayısını bir tek adet olmak üzere elle yazdığımız dergidir. Çünkü bunun Türki-ye’de başka örneği yok. Şimdilerde de Şiir Vakti dergisinde çıkmaya devam ediyor şiirlerim.
2-Saygı değer hocam, sizi Şiir Vakti dergisinde yayınlanan şiirlerinizle tanıdık. Bir de yazar okulunda derslerimizde şiirlerinizden örnekler sunan Selim Tunçbilek vasıtasıyla şiirinizin imkânlarını biliyoruz. İlk şiir dosyanız ’’Rüzgâr Kalsın’’ adını taşıyor. Dosyanız ‘’Özgün Edebiyat Şiir Ödülü’’ne layık bulundu. İlk kitapla çıkışı yapmak güzel bir duygu olsa gerek.
‘’Marifet iltifat ister ‘’demiş atalar. Tabi ki güzel duygular. Ben bu ödülü şöyle okuyorum: Biz seni okumaya ve yayınlamaya layık görüyoruz. Elini korkak tutma daha çok yaz. Bu çok güzel bir rüzgâr, çok kuvvetli bir itici güç. Sosyal medyada kendi çevreme duyurdum ve çok olumlu tepkiler geldi. Kitaba ve şiirlerime ulaşmak isteyen bir sürü insan çıktı. Çeşitli şiir toplantılarına şiir meclislerine davet edildim. Okuduğum şeylerin şiir olduğuna bu ödülü ve Şiir Vakti yayınlarını kanıt gösterdim. Artık bir yerde şiir okuduğumda, birisi bir şey okudu demiyorlar Yüksel Akçayır şöyle bir şiir okudu diye yorumlar yapıyorlar. Bu da beni bundan sonraki çalışmalarımı da yayınlamam konusunda cesaretlendiriyor.
3-Şiirinizi özellikle ’’Rüzgâr Kalsın’’ isimli Şiir Vakti Yayınları arasında çıkmış kitap için söy-lüyorum: sizin şiiriniz ’’Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge/Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayri’’ diyen Fuzuli’nin şiirine yasla-nıyor diyemiyoruz. Zira sizin rüzgârı ele alışınız kendi gerçekliğinizle iç içe ne dersiniz?
İnsan çevresiyle vardır. Etrafındaki doğal ve sosyal olayları yorumlarken kendini hariç tuta-maz yahut tutmamalı. Ben, başlayacağı yeri bulamayan kendinden başlasın derim hep. Kendini sığaya çekemeyenin başkalarını didik-lemeye ne hakkı olabilir. Eldeki malzeme rüzgâr, hava, su vs. olsa da içinde şairin yüreği, arkasında beyni vardır. Başkasından başlayan şeyler bende ne yaptı, benden başlayan şeyler başkasında ne uyandırdı diye bakmadan ede-miyorum. Yazarken göğsünde derin ve ince sızılar hissetmeyen başkalarına düşüncelerini aktarabilir ancak duygularını asla...
4-Yüksel Akçayır öncelikle şiirini kurgularken nasıl bir kaygıyla hareket eder. Şiir size neyin kapısını aralıyor?
Şiirin kalpten beyne doğru mu yoksa beyinden kalbe doğru mu aktığını çok ayırt edemem. Ama ikisinin birlikte olmadığı şiirden de şiir olmayacağına inanırım. Düşünceleri duygularla yoğurarak parlatmak, şiirin özü bu olsa gerek. Ben şiirlerimi kurgularken, benim yüreğimin kanadığı yeri bulup, karşı taraftakinin ayni nok-tasına dokunmak üstünden giderim. Şiiri nere-sinden yakalarım yahut şiir beni neremden yakalar o her şiirde değişiyor. Kurgularken edebi kaygılardan çok duygularımın masumiyetini bozmadan, kirletmeden şiire yerleştirmeyi öne alırım. Şiir benim uçan halımdır. Ona bindiğimde kendilerine haber vermeden başkalarının yüreğinde gezmenin, keşif ve seyirler yapmanın kapısını aralar. Şiirin beni götürdüğü yerde ya kötülükler yoktur, ya da kötüler de insaflı ve adaletlidir...
5-Kitap eleştirilerinizde nesnel ve öznel eleştiriyi iç içe kullandığınız görülüyor. Eleştiri kaleminize çok uzak gözükmüyor. Bu alanda yazmaya devam edecek misiniz?
Eleştiri alanında ciddi bir boşluk olduğu da göz önüne alındığında ne dersiniz, Acemi Kalemler’e eleştiri yazmak sizi incitir mi? Şiirlerimi hep birilerinin önüne sermek onun en insafsız biçimde olmuşunu, olmamışını, eksiğini, fazlasını ya da gözü, kulağı ruhu tırmalayan neresi varsa yüzüme çarpmasını istedim. Bu yüzleşme üzerinden yazdığımı yeniden satır satır ele alıp geliştirmeyi çok arzu ettim. Ama okuduğum herkesin aferin güzel olmuş demesinin bedbinliğiyle şiirden soğudum. Tenkit olmadan tekâmül olmaz, yani birisi sizin göremediğiniz yetersizlikleri bulup önünüze koymadan gelişmeniz sınırlı kalır. Bu sebeple küçük küçük kitap eleştirileri yazıyorum. Yazarken de test sorularının cevap anahtarı gibi şablonu üstüne koyup doğruları ve yanlışlıkları işaretlemeyi doğru bulmuyo-rum. Eleştirirken yazara diyorum ki sen bu eseri yazarken neyi hedefledin bilemem, ancak bende şu ürpertileri yarattı. Edebi kriterler açısından da şunu yetersiz, şunu güzel, şunu da çok güzel buldum. Biliyorum sen bu eleştiriyi okuyup da kitabını yeniden yazmayacaksın. Ancak senin kitabınla benim eleştirilerimi birlikte okuyan başka yazma meraklılarına ön açmış oluruz belki. Acemi Kalemler’e eleştiri yazıları yazmak dergiye ne katar bilmem de bana çok büyük şeref, sevgi ve mutluluk katar.