Tanrılar Okulu Üzerine
Hilal KUTLU
Önceden okumuş olduğumuz bazı kitaplar kendini ara sıra hatırlatır ve insanı içinde tekrar okumaya iten bir güdü oluşturur. Ve yine bazı kitaplar vardır ki siz onu okumayı seçmezsiniz o gelir ve hayatınızın en karmaşık döneminde, düşüncelerinizin birbiri ardını kovaladığı zamanlarda gelir sizi bulur. Tıpkı Tanrılar Okulu gibi. İtalyan yazar Stefano D’Anna bir okul düşlemiştir. Kendi düşümüze inanırsak, hayal edersek bunları gerçekleştirebiliriz felsefesi altında bir hikâye sunmaktadır kitabın karakterlerinden olan Dreamer ise bu okulda düşleyen adama yol göstermektedir. Dreamer sadece kitaptaki hikâyenin dışında, hepimizin iç sesini duymaya davet eder ve aslında gerçeğin görünen de değil görünmeyende olduğunu anlatma çabasındadır. Psikolojik süreçleri barındıran bu kitapta ‘’ Ölmeden önce öl’’ diyen Dreamer bize kendimizi gerçekleştirmemiz gerektiğini hatırlatır, kabuğumuzdan sıyrılıp yeni bir insan olarak hayata tutunmamız gerektiğini anlatır ve Kişi eğer kendini kendi yüreğinde bağışlarsa kendini gerçekleştirme sürecini hızlandırabilir.
Baş dönmesi…
Acı…
Karanlık…
Düşüncelerin ve duyguların suç ortaklığı…
‘Oluş’un başıboş parçacıkları…
Kesici bir ışık demetinin varoluşumun karanlıklarını yarıp geçmesi.
Acı…
Baş dönmesi…
Karanlık…
Derin bir kesik…
Ardında karanlık…
Ve yine acı!
Ona doğru uçuyorum, yaklaşıyor, giderek büyüyor,
Geçmiş yıllarımın solgun gezegeni…
Yeren ineceğim… Ama nereye?
Ne bir boşluk, ne bir geçit,
Ne de bir milimetrekarelik samimiyet,
Düşüncelerimin kayalık bozkırında.
Bir boşluk beni yutuyor…
Karanlık… Acı… Baş dönmesi…
Bir kasaba hastanesinin küçük odası…
Dezefektan… Hastalık ve çaresizlik kokusu.
Kımıldamadan yatan birinin önünde diz çökmüş,
Kalbi kırık bir kişi…
Ona yaklaşıyorum…
Dehşet içindeki o adam…
O benim!
(Sayfa 40 / Bölüm 9’ dan bir alıntı)
Hayatımızda başımıza iyi veya kötü her ne gelirse bu bizim sorumluluğumuzdadır. Hayatta başımıza gelen kötü olayları kendi seçimlerimiz demek yerine inkâr edip; şu yüzden, bu yüzden, onun yüzünden dediğimiz için altından kalkamayız. Nasıl ki başarılarımızın arkasında duruyorsak yanlışlarımızın da arkasında durmalıyız böylece kendi zihnimizi özgürleştirmiş oluruz. Hayatınızı sorgulamanın zamanı geldiğini ama bunu nasıl yapacağınızı düşünüyorsanız bu kitap şiddetle tavsiyedir. Hayata düşünsel olarak sınır koymanın, eylemsel olarak hayatta yapmak istediklerimizi, bu tarz yaşamaya mecbur olmamıza bir sürü etkilerin yorumlanmasından kaynaklanan nedenlerden olduğunu görmemize aracı bir kitaptır. Başımıza gelen her şeyi biz yaratırız, bunu görmez ve kabul etmezsek her seferinde geçmişi tekrar yeni bir eski geçmiş olarak yaşamaktan kurtulamayız. Düşlediklerinizi yaşarsanız gerçek eşittir düş artı zaman… Ve inanmak için görmeyin, beklemeyin, inanın ki görebilesiniz. İnsan, özünde taşıdığı tamamlanmamı psikolojiyle, içsel bölünmesiyle, çatışmasıyla ve bütünlüğün eksikliğiyle zihinsel olarak hastadır. İnsanın, içindeki bu bölünmüşlüğün, çatışmanın, yalanın farkına varması iyileşmeye doğru yani bütünlüğe ve yaşama doğru yol alması demektir diye yazar bir nevi bize, varlığın ruh ve beden bütünlüğünü sağlayacak formüller sunmaktadır. Var olma konusunda açılan yeni bir kapı, okudukça derinlere inilen ve daha da derinlere inme arzusunu içinizde uyandıran, her okurun kendi bakış açısına ve hayat felsefesine göre değerlendirebileceği ve hayatınızda size gereken tavsiyeleri veren bir kitap.’ herkes kendin de neyi ekerse daima ve yalnızca onu biçer. Tohumda, harman da sensin. İşte bu nedenle tarihteki bütün devrimler hep başarısızlığa uğramıştır. Onlar dünyayı dıştan değiştirmeye kalkıştılar, su birikintisindeki görüntünün gerçek olduğunu sandılar. Bundan böyle yardım almak için dünyaya bel bağlama. Sen onun ötesine geç! Dünyayı geliştirenler, ancak dünyanın ötesine geçenlerdir. (Do not rely anymore on the world for help. Go beyond it! Only those who have gone beyond the world can improve the world).
Ve son olarak ‘’ Düşle, düşle, düşle… Asla düşlemekten vazgeçme. Gerçeklik arkasından gelecektir’’. (Sayda 108 / bölüm 18’den bir alıntı) ‘