ŞAPKAMIZLA BİLE
ŞAPKAMIZLA BİLE
Zehra Meral KONŞUK İVECAN
Kavgamız var!
Kiminle nerede ne için yaptığımızı bilemesek de. Haykıramasak da yüreklice her şeyi açıkça, serbestçe söyleyemesek de sözlerimizi, kavgamız var. Kime, neye, neden karşı olduğumuzu bilemediğimiz kavgalar.
Kendimizi sevmeyi unuttuk. Ve şiirler gecede mahkûm kaldı. Tükenen sevgiler yitirilen güzelliklere eşdeğerdi. Ne sevgililerimizi bulabildik ne de şiirlerimizi kurtarabildik. Aslında bunu kendimize itiraf edemesek de özümüzle de kavgalıydık. Kendimizden sıyrılmayı başaramadığımız için özümüze dönmekle dönmemenin kararsızlık eşiğinde beklediğimiz için kavgaları hak görüyoruz üstümüze.
Narsistlikle kendimizi sevmeyi birbirine karıştırdık. Ve narsistlik bile bir kavgaydı. Her gün kendimizi kendimize biraz daha saplayamadığımız için, güvensizliğimizin görüleceği korkusunu taşıdığımız için, kavga ediyoruz kendimizle. Maskeler var yüzümüzde ve maskeyle kavgalıyız. Bizi daha iyi saklamadığı için. “Ya korkumuzu, zayıflığımızı gösterirse” kaygısını güderek, bizim istemediğimiz hiçbir şeyi yapmayacak olan maskelerle didişiyoruz.
Aynalarla da kavgalıyız. Neden o bizi seyrederken biz onu seyredemiyoruz. Sanki içimizi içimizin de daha içini görüyor. Bunu bir şekilde hissediyoruz çünkü bizim göz bebeklerimizin Yansıması saydığımız kendi göz çukurlarından sadece fiziğimizi değil ruhumuzu da kopyaladığını hissediyoruz. Bunca uğraşıp herkesten sakladığımız her şeyi bilerek bize bakıyor oluşu bile kavgamız için yeter sebep. Ama bu kavganın kazananı yok silahlarımız eşit güçlerimiz. Bu bizi daha da sinirlendirse de kazanacağımız tek zafer elimizi parçalama uğruna onu parçalamak. Fakat elimizin kesiklerinden kan sızıyorken aynanın kesiklerinden onlarca ben sızıyor. Kavgamız açılan cephe sayısıyla orantılı büyüyor.
Kavga ediyoruz geceyle. Neden bize huzur vermiyor? Neden günahlarımızı örtmüyor? Neden bizi sevmiyor? Neden damıtılmış ilhamlarını bize de sunmuyor? Yıldızlar neden daha iyi parlamıyor? Ay, habire neden şekil değiştiriyor? Neden, neden, neden?.. Neden yerini sabahla kavga dahi etmeden değişiyor? Neden böylesine çabuk teslim oluyor?
Kavgalıyız gündüzle; ışıkları gözlerimizi alıyor. Bizi bizimle bırakmıyor. Bizi meşgul ediyor. Gündüzün çalışmak bizi yoruyor. Sabah görüldükleri bizi sıkıyor. Neden sabahlar sabah oluyor?
Ruhumuzla da didişiyoruz. "Asi ol" diyoruz duruluyor. "Hadi sakinleş" diyoruz, deliriyor. Suç işliyoruz, vicdanın bam teline dokunuyor. Oysa biz istemiyoruz. Neden içinin kıpır kıpır olduğu vakitler bizim hasta olduğumuz zamanlara denk geliyor? Olmuyor, olmuyor, olmuyor!.. Hep bizim istediğimiz gibi olmalı her şey; neden olmuyor?
Evet, kavga ediyoruz: Sokakta bağırdıkları için evde bizi rahatsız eden çocuklarla, bir türlü düşmeyen telefonla, geçerken kolumuzu taktığımız kapıyla, üstten bir şeyler silkeleyen komşuyla, görmediğimizden çarptığımız dolap kapağıyla, bizi bizden edenlerle, bizi bize yöneltenlerle, doğayı sevenlerle, kentleri kuranlarla... Esarete mahkûm yüreklerimize inat özgür olanlarla… Bizler hayata okkalı küfürler savururken dolu dolu yaşayanlarla... Kör hedefleri 12'den vurabildiklerimizle, ıskaladıklarımızla; yaptıklarımızla, yapamadıklarımızla…
İncir kabuğunu doldurmayacak döküntüler arasında, anlamsızlıklarını kendimize bile itiraf edemeden, cehennemin dibine bir inat ve ısrarla kavgamızı sürdürüyoruz. Başkalarının iştirakine lüzum yok, biz kavga etmek adına kendimize yetiyor, her gözün üstüne mutlaka bir "kaş" çiziyoruz.
Ve bunca tanımsız kavgayı hala; kiminle, nerede, niçin yaptığımızı bilmeden sürdürüyoruz.
Yorumlar -
Yorum Yaz