ASLA VAZGEÇME
ASLA VAZGEÇME
Mustafa Yılmaz
"Burada insanlar olmayınca neler olduğunu bilmiyorum ama insanlar burada görünür görünmez her şey hareket etmeye başlıyor. Eski tuzaklar yok olup yerine yenileri geliyor." (Stalker)
Vazgeçiş, beraberinde, hemen o an, geri dönülemeyecek ancak gelecekte her bakıldığında iç burkan mutlu bir şipşak karesi oluşturma ihtimalini göze almaktır. Daha basitçe; "hangi elimde tutuyorum, bil bakalım" oyunudur. Dünyanın bütün kapılarını aynı anda açamayız.
Bir eşiğin dibinde, sınırda bekleriz bir süre. Açmazsak herhangi bir şeyden vazgeçmez, şimdilik etrafımızdaki dünyayı ve bu dünyaya bakışımızı, kendimizi değiştirmeyiz zaten. Eşikteyiz, demiştik. Sonra o kapı açılır ve ayaklarımızın bastığı tanışık zemini geride bırakırız. Kapı kolu mintanımıza takılabilir. Bize diyebildiği nispette dur diyebilir, bizden bir parçayı koparabilir. Geride bıraktığımızın diyeti olarak bizim de bir parçamız eksilir.
Ne diye sadece melankolik ihtimalle uğraşıyoruz? Çünkü hikâye böyle kötü devam etmezse, işler yolunda giderse bambaşka yeni bir hayat içinde bulur insan kendisini. Geçmiş de, geçmişe dair anılar da zayıflar. Geçmiş, sünen bir sakız gibi tabanına yapışmaz insanın. Hem, o karar verme anı daha sonra değerlendirildiğinde vazgeçişten bile bahsedilmez. Adına kurtulma derler. Hatta onu bile demezler.
Nasıl ki bizler okunmaya değer romanlar gibi ilgi çekici hayatlar sürmüyorsak, durağan ve olağan yaşamımız içinde pek parlak olmayan renklere alışmışsak, olağanüstü adı üstünde olağanüstüyse, yolun süslü cümleler gerektirmeyecek kadar küçük sıkıntılara açılması da diğer olasılıklara göre çok daha fazla gelir başımıza. Sadece minik, kıymetli bir parçayı geride bıraktığımızı biliriz ama yolumuzdan alıkoymaz bizi. Kaybedilenin hakkını teslim ederiz, o kadar.
Uzayın derinliklerine yollanan roketler yörüngeden uzaklaşmaktayken ipi kopmuş tespih gibi eklemlerini sırayla boşluğa bırakırlar. Bu da hesaplı, dümdüz bir vazgeçiştir. Küçülen ayakkabılardan, uzayan saçlardan, eskiyen eşyadan vazgeçeriz. Hatta bazen, biraz acımasızca olsa da insanlardan bile, alelade bir cisimmiş gibi böylece kopulduğu olur.
En derin vazgeçişse, malum, hayattan olur. Ciğerine havayı çekmekten ve kalbin inatla vurup durmasından vazgeçilir. İntihar gerçekten tek önemli felsefe sorunu mudur, emin değiliz. Ama bizi ne kadar derinden etkilediği -urganın ayırdığı omurların, patlayan tabancanın, suya düşmenin, siyanür çığlığının sesi ne kadar uzaktan gelirse gelsin- inkâr edilemez. Oraya gidip gelen de olmadığı için, orası denilen yer gizemini büyütür. Dünyanın sonuna giden yol, yolcu için ne kadar gerçek ve tafsilatlıysa geride kalanlar için o kadar bulanık.
Vazgeçmek, yolcuyu da yolu da değiştiren bir an, bir göz kırpmasıdır.