ANADOLU DULDASI
ANADOLU DULDASI Son gıcırtıyla döndü şiş
gözleri insan kanıyla yorgun
altı üstüne biteviye çıkarılan dünya
Ölümlüler deşildi deşmek için kuyular
Kavruk yüzüyle insan bilemedi, gelen
neydi neydi üzerine doğan süslü zulmet ve yabancı
Soluk yüzün sahnesidir karanın ey adem
artık sana soluk sayılı, lokma kanlı
yarınlar artık barbuta bağlı üç beş elde
Böylece gün başlayıp bitmez artık
o, yekpare bir acı, kucağında
Gülünür uymazsan zamanın ruhuna
ve güldüler tüm karınlarını tutarak
titreten fırtınaya atılan ilk tokata ki
pis dirgenlerle alt üst hayatlar
kökün yoksa o ayazda savrulur
Yandın, uzandıysa elin tutunmak için
yakalandın adına küresel politiğin
ve paranın, gücün, kuş tüyünün
Silkin artık, bir şey yap
Allah aşkına!
İnler gibi döndü
çocuklar döküldü kıyısından
kadınlar ve erkekler, silik ülkeler
küçük kıyametler birleşti büyüdü
dönmeyecekti sanki bir daha
öylesi döndü dünya
Batsın batacaksa demedi o atlı
yeninden zamanın ruhu sızmadı bileklere
Sürdü atını, gece aydınlandı nal sesleriyle
Umudu, zincirler kıran erk oldu, alev aldı
parladı her yerde, her gözünde insanın
Anadolu örtü oldu kenet ellerden
ölümlüler ölümden sıyrıldı duldasında
Ve dönmeye karar verdi
tüm kalbi, iyileşen yaralarıyla
çayırlarında uysal rüzgârlar
güleç çocuklarıyla vadilerde
eski günler gibi döndü
-güneşle kalkılan ve umutla-
sınırlar olmayan dünya
Mustafa YILMAZ